Öyküler

               AL ÇİÇEĞİN MORU   

   Çocukluğun orada duruyordu, bir kapı aralığında; kapıya yazıyordun harfleri istekle. Birisi, yüzü olmayan bir şekil, fener tutuyordu sana… Öğretiyordu. ”Hadi öğren öğreneceklerini… Kolay değildir hayat denilen bu kitabı okumak. Satır satır, harf harf… Her harf iç kanatır! Hadi yüklen, taşı bakalım harfleri, satırları…
Sevinç Çokum. Türk öyküsünün açık penceresi. Bazen nazlı bir tül. Bazen rüzgârda çarpılmış ses. Satır satır, harf harf yüklü. Türkçe, yaratıcı bir taştır onda. Tam anlamıyla taştır… İnsana tam göz hizasından bakarken akan hayattır gördüğü. İnsanın eksik omzu…
Kendisiyle birlikte öykü de yeniden yazıldı

 GECE KUŞU UZUN ÖTER

            Gece Kuşu Uzun Öter, yaşamı keskin gözlerle izleyen ve insan tahlilleriyle perdeleri zorlayan öykülerden oluşuyor. Gece kuşu, Sevinç Çokum’un gözlemciliğindeki aşamayı yansıtan bir sembol. Şehirde ve kırsalda, iç veya dış göç insanları arasında daha çok kadın kahramanlara yoğunlaşıyor bu öyküler. Kimisi kınalı gelin olmayı çoktan yitirmiş, geniş aile içinde ezilip çarçabuk yaşlanmış, kimisi taşradan büyük şehre geldiğinde toprakla uğraşısını hayatla savaşıma döndürüp modern hayata uyabilmiş kadınlar…

             Gece Kuşu Uzun Öter, hoyrat değişimlere maruz yalnızlıkları, yeni tutkuların peşine katıp umuda dönüştürüyor… “İnsan asıl gece düşünmeye başlıyordu. Onun dışında gündüz kitle halinde yaşayan insanoğlu düşünmüyor, olması gerekenleri yaşıyordu. Ruhunun kanatlanıp havalandığı o saatlerde tutsaklığının bittiğini fark etmişti. Uzun soluklu bir kuş gibi fikirleri boyutlanıyor, dallanıp budaklanıyordu. Bir gece mutfağın saat on birden sonra ona yasak olan ışığını kullanıp bütün o kafasından geçenleri kâğıtlara dökmek istedi. Evet, tükenmez kalem, bir ajanda ve taburesi… Yazıyordu işte. Alfabeyi ilk öğrenen çocuğun ürkekliği, bileğinin uyumsuzlukları ile… Çarpıntılarla, el ayak çekilmiş sitede bâkir ağaç dallarına, sınır duvarlara konan gece kuşunun uzun soluklarının eşliğinde. O uyumuyor kuş uyumuyordu. Geceyi bekliyorlardı ikisi de…”

                                   BEYAZ BİR KIYI       

      Beyaz Bir Kıyı, Sevinç Çokum’un 1994′teki Fas seyahatinin ardından varlık bulan, birbirinin devamı niteliğinde bir öyküler toplamı. Şiirsel bir üslupla örülen kitap, Mağrip’in eski büyülü dünyasına girerek modern hayatla çelişkileri masalsı bir düş atmosferinde dile getiriyor. İncelikler, dostluk, sevgi, inanç gibi değerlerin gölgesinde insanın dünyadaki evrimi, değişimi, çapraşık ve tutkulu kavgası sergileniyor. Bir yandan da Fas’ın eski mahalleleri vurucu ve izlenimci tablolar halinde yansıyor sayfalara.

      “.. Tabağın bir yanına oturtulmuş limon sarısı enginar bana İstanbul kadar yakın gelmişti. Abdülgaffar kalamara ‘sol’ diyordu, mercan balığına ‘ruji’. İki ucundan neredeyse iki kişinin tutması gereğince ağır balık tabağını merasim subayı tavrıyla getirmişti. Yüzünün ciddiyetinin gerisinde bir kahkaha saklı olduğunu biliyorum. Bu da Şark’ın özelliği. Hemence gülüvermek, hemence ağlayıvermek…”

       “…Eviniz ne güzeldi… Başımı dayadığım yastığın ucunda akşam oluyordu. Şehir mavi mor bir fanusun içinde eriyordu. Kasetteki akşama karışmış ses Sabah Fahri’nindi. Endülüsî şarkılar, gazellerdi okuduğu. Bana iftar vakti alacalarını, kandillerin yandığını hatırlatan o ses ‘aman aman’ları ‘hey hey’leriyle nasıl da bize benziyordu…”
(Tanıtım Bülteninden)

                               ROZALYA  ANA   

       Romanlarında genellikle toplumsal meselelere, kitlesel hareketlere dikkat çeken Sevinç Çokum, hikâyelerinde daha çok insan hayatının gözden kaçan inceliklerine işaret ediyor. Rozalya Ana’da ise kadın olmaya, ”acı coğrafyalarının kadınlarına”yoğunlaşıyor. Göç veren topraklarda kalan taraf olmanın ağır yükünü Rozalya Ana’nın şahsında anlatıyor.

       Rozalya için zaman neydi ki… Yetişeceği bir şey değildi artık zaman… Gençliği ötede kalmıştı. Bir trenden el ediyordu, arkadan sıkma başörtüsü, duru yüzü, çekme gözleri, hüzünle bükülü dudaklarıyla… Tren sarsılarak pamuk tarlalarının arasından geçiyordu… Ve sarı toprağın ötesinde bir yerde kara bir nokta olarak kayboluyordu. Gençliği buydu ne zaman hatırlasa… Giderlerdi. Yün başlıkları, çamurlu kaba çizmeleri, kızarmış yüzleriyle seçilen bu adamlar gittikleri gibi ortalığa terk edilmiş şehirlerin ıssızlığı çökerdi… Rozalya Ana için değişen bir şey yoktu. Kocası Mustafa buraya gelmeden önce ölmüştü… Görememişti sarı evciğin şu yarım duvarlarım… Acaba Rozalya görecek miydi bittiğini?

                           ONLARDAN KALAN 

        Sevinç Çokum’un olgunluk çizgisindeki hikâyelerinin toplamı olan Onlardan Kalan, fiziksel ve ruhsal değişim içerisindeki İstanbul mekânlarında dolaşıyor. Tren vagonları, dükkânlar, evler, sokaklar, bahçeler… 8o’ler ve 90′larda Beşiktaş, Etiler, Kadıköy, Beyoğlu… Doğal diyaloglar ve anlam yüklü imaj dünyalarına sahip hikâyelerde akılda yer eden karakter durumları resmediliyor. Üslubundaki derinleşmeyi yansıtan bu kitapta usta hikâyeci ve romancı Sevinç Çokum, duyular ve sezgiler üzerinden dikkatli ve hassas bir edebiyat dili vaat ediyor okuyuculara.

       İhtiyar bazen sana içini dökmek isterdi. Dilini anlamazdın, çat pat, teşekkür etmeyi, iyi akşamlar demeyi öğrenmiştin. Anlarmış gibi başını sallardın, “Ya, ya” derdin. Bu yeterdi ona. Senin için o adam, büfenin üzerindeki o cansız heykelciklerden farksızdı. Bu sevimsiz, suratsız heykelciklerin ve bibloların tozunu alırken “Bu adam, bunca eşyayı ne yapacak?” diye düşünürdün. İsmail, onların pahalı, kıymetli şeyler olduğunu söyleyince, sen de güzel bulmaya başladın. Hiç konuşmuyorlardı ama. Belki avuçlarında ısındıkça sana Almanca bir şeyler söylüyorlardı, sen duymuyordun.

Başım iki yana sallayıp ‘Yine tozlanmışsınız yaramazlar…” diyordun.

                                                                  EVLERİNİN ÖNÜ 

        Evlerinin Önü, Sevinç Çokum’un Makina ve Derin Yara isimli iki ayrı kitabındaki öykülerden oluşuyor. Öyküler arasında yazarın çocukluk dönemindeki gözlemlerinden esinlendikleriyle birlikte, 70′li ve 80′li yılların bunalımlarına uzanan örnekler yer alıyor. Farklı kesimden insanların zıt dünyalarını resmeden Çokum, Anadolu’dan büyük şehirlere okumaya veya çalışmaya gelmiş yoksul ve orta halli gençlerin siyasi çatışmalar içinde eriyip gidişlerine tanıklık ederken, aynı zamanda yakın tarihimizin yaşanmışlık tablolarını, içten ve inandırıcı bir kalemle yansıtıyor.

“Birden o resim… Vurulmuş biri. Kıvrılmış, uyuyor sanki. Kulakları uğulduyordu. Avuçlarında ter. Resim renkliydi. Kırmızı öteki renkleri silip örtmüştü. Bir çocuk ağlayışı ta uzaklardan gelip yüreğini buldu. Resimdeki kırmızı büyüdü, büyüdü. ‘Nerdesin oğul, gece indi. Gel! Seni mektep önlerinde vurmasınlar oğul! Seni duraklarda vurmasınlar…”

              MAKİNA – DERİN YARA

Bu iki kitap sonraki yıllarda bir araya getirilmiş, “Evlerinin Önü” adıyla yayımlanmıştır….

                              BİR ESKİ SOKAK SESİ 

          Bir Eski Sokak Sesi’nde, Sevinç Çokum’un 1972—74 yılları arasında yayımlanan ve çok sevilen ilk öykü kitapları Eğik Ağaçlar ve Bölüşmek bir araya geliyor. Yazarın yaşanmışlıklardan seçtiği çizgiler ve gözleme dayalı renklilik bu öykülerin dünyasının özellikleri… Kitapta şehir dokusu ve insani değerleri bakımından farklılaşmaya başlayan İstanbul dekoru içinde dayanışmalar ve kırılışlar incelikli bir üslupla sergileniyor.

        “Adam, gittikçe koyulaşan bir mavilikte kedi köpek seslerini, caddelerin uğultusunu işitirdi. Ara sıra Üsküdar vapurlarının bile sesini duyardı oradan. Belki de ona öyle gelirdi. Sonra üşürdü. Kapılar kapanırdı, pencereler kapanırdı. Kestane koyuluğunda, kestane çıtırtılarını andıran kış ürküntüleri kalırdı içerde. Tren düdükleri ıslıklanıp yüreğine değer geçerdi. Sevdiği bir şiiri mırıldanmak ister, çabucak vazgeçerdi.”


EĞİK AĞAÇLAR – BÖLÜŞMEK

Bu iki kitap sonraki yıllarda bir araya getirilmiş,
“Bir Eski Sokak Sesi” adıyla yayımlanmıştır…..

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>