Karanlığa Direnen Yıldız

 

Karanlığa Direnen Yıldız

         Sevinç Çokum, gazetemizin “yazarlar katı” nı anlattığı perşembe günkü nefis yazısında, kaybettiğimiz yazarlardan bahsederek sözü “Ağaçtan düşen yeni yaprak” Vecihi Ünal’a getiriyor ve bir yerde şöyle diyordu:

      “Ben ondan iki şey öğrendim, ama uygulayamadım henüz. Biri objektiflik, diğeri gerçekçilik. Bütün hadiselere, meselelere bu iki açıdan bakardı…”

       Yazının  çıktığı günlerde “Karanlığa Direnen Yıldız” romanını okuyordum. Bu, edebiyatımızın en verimli roman ve hikaye yazarlarından olan Çokum’un son eseriydi.Yakın tarihimizin hicranlı bir bölümünü, öncesi ve sonrasıyla” 27 Mayıs 1960” ı anlatıyordu.Roman bir objektiflik ve gerçekçilik anıtıydı.Tarihi olayları romanlaştıranlar, ister istemez  bazı çarpıtmalara, kayırmalara saparlar. Ancak bu romanda bunların en ufak izine rastlamadım. Her görüş, herkes yerli- yerine oturtulmuştu. Belli ki, değerli yazarımız kendisine haksızlık ediyordu.

          Esnaf, şair, profesör, doktor, gazeteci, politikacıların yer aldığı roman, politik çekişmelerin insanları ne hale getirdiğini, tarihi akış içinde duru, berrak bir dille anlatıyor. Particilik yüzünden yıkılan dostluklar,dramlar, o kadar canlı işlenmiş ki bir nefeste, durup dinlenmeden okunuyor. Kışın Avrupa yakasındaki bir apartmanda, yazın Anadolu yakasındaki yazlıklarda sürdürülen komşuluk, akrabalık ve dostluk dolu günlerin, politik çekişmelerle nasıl düşmanlıklara, ihanetlere dönüştüğünü görmek, insanı o günlere götürüyor ve hüzünlendiriyor. 40 yıl önceki İstanbul’dan ve toplumumuzdan unutulmaz tasvirler sunan roman, bu yönüyle de çok renkli bir belgesel niteliğinde.

        Yakın geçmişe meraklı olanlar, eski İstanbul’a özlem duyanlar ve Türkçeyi sevenler bu kitabı okusun.

ÜNAL   SAKMAN
23 Kasım 1997-Türkiye Gazetesi
“Doğrudan Doğruya”

Karanlığa Direnen Yıldız

       Sevinç Çokum’un  yeni romanı “Karanlığa Direnen Yıldız”ı okuyorum bu günlerde. Kitabı açar açmaz daha önsözünde, bugünlerdeki ahval ve şeraite hiç yabancı düşmeyen çarpıcı bir tesbitle  karşılaştım:

     “İnsanların kendi kararlarını kendilerinin değil, başkalarının vermesi yaygınlaşarak toplumun her kademesinde bir “uydu” vicdanı şekillendiriyorsa, tehlikenin en büyüğünü yaşıyoruz demektir.”

      “Asıl üzerinde durduğum insanları gergin atmosferli dönemlerde ruhsuz yığınlar haline dönüştürebilecek yanlışlıklar, illetlerdi.”

      “…Öyle ki yönetilenlerin, yönetenler gibi konuştukları veya hep sustukları, yani ‘kalp kapılarına kilit ve ağızlarına mühür vurdukları’o günlerde bütün bir toplum da kendi isteğiyle darağacına gitmiş gibiydi.”

     “Darağacı”ndan anlaşılacağı gibi, anlatılan 1960 ihtilali öncesi ve sonrasından alınmış bir kesitle, ihtilalin analizidir. Bir apartmanda oturan ve bazılarının arasında akrabalık bağlarının da bulunduğu birkaç ailenin fertleri etrafında örülen roman, bu dönemi çeşitli ve renkli ayrıntılarla anlatmakla  kalmıyor; tatlı bir platonik sevdayı da, romanda şiirleşen o dönem İstanbul’unun merkezine oturtuyor. Bu sevdanın kahramanı İncenaz. İncenaz’a aşık bir delikanlı, kaşarlanmış bir gazeteci, hatta çok incelikle örtüldüğü hissedilen  delikanlının  babası Enis Bey…İncenaz etrafında örülmüş olan bu hayranlık trüğü bana İlya Ehrenburg’un Paris Düşerken’ini hatırlattı. Orda da kadın kahramana, romanın bütün erkek kahramanları aşık yahut hayran gibidirler.

      Feridun’un  mensubu olduğu aile, sağduyuyu gözden ve elden kaçırmayan, belki de bu yüzden, ihtilalden mutazarrır olan ailedir Diğerleriyle i ihtilalden yana olan komşularıyla komşuluk bağlarını sağlam tutmaya çalışırlar ve yazar bu insanlardaki “insan”ı el değmemiş insanı dikkatlice görüp göstererek ve gözeterek, gerçeği hayatın kendisi gibi, “çok seslendirir.”

     Hz. İsa’nın Son Akşam Yemeği, İmam-ı Gazali’nin  hadiselerin akışına denk düşen hikmetleri, bilge bir simitçi tipi, falcı Hüsniye, romanı cazip kılan ve anlatımı güçlendiren malzemeler olarak çok dikkat çekici.

     Ustaca kullanılan Türkçesiyle de dikkati çekecek olan bu roman, Sevinç Çokum’un bir “olgunluk” dönemi eseri olarak, edebiyatımızde hak ettiği yeri bulacaktır.

AFET   ILGAZ
6 Ocak  1997   Yeni Şafak

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>