ROZALYA ANAYI GÖRDÜM
Akşam karanlığı çökerken, Lenin heykelinin bulunduğu o büyük meydana bakan Kırım Devlet Tiyatrosunun önünde durmuş, kapıların açılmasını bekliyorduk. Biraz sonra içeride, Kırım Tatar Halk Oyunları Topluluğunun 15. kuruluş yılı kutlanacak.
Ellerinde çiçek demetleri, genç yaşlı, kadın erkek her yaştan Tatar, birer ikişer geliyor, bana tanıdık gelen; ama tam da anlayamadığım bir sözle selamlaşıyor ve içeri girmek için sabırsızlanıyordu. Selamlaşmalar arttıkça ağızlardan dökülen sözün, selamün aleykümden başkası olmadığını fark ediyorum. Zarif genç kızlar, ak saçlı ihtiyarlar, orta yaşlı şık hanımlar, gülümsüyor ve selam aleyküm!.. diyor. Anladım ki, selam aleyküm, Kırım Tatarlarının tarihlerinden, inançlarından, köklerinden bugüne taşıyabildikleri; üzerinde birleştikleri ve ortak dil olarak benimsedikleri biricik servetleri olmuş. Biraz sonra içeri giriyoruz… Muhteşem bir coşku, sevinç… Bayram, diyorlar bugüne. İki bayramı bir arada yaşıyorlar. Ertesi gün de TYBnin düzenlediği Türkçenin 6. Uluslararası Şiir Şölenine ev sahipliği yapacaklar. Sahne çiçek bahçesine dönüyor; yırlar, şarkılar, oyunlar… Gözlerimizden binlerce bulut kalkıyor.
Bir köye gidiyoruz, Marinaya… Aslında Akmescide birleşmiş, bir semt olmuş artık. Ve orada, hayalimde bütün canlılığıyla yaşayan Rozalya Anayı görüyorum. Sevinç Çokumun o harikulade öyküsündeki, başında güllü yün şalı, o anaç, o soylu, o bin yıllık acıları göğüslemekten alnına sınırsız çizgiler kazınmış, gözlerinde acıyla sevinç, umutla keder dans edip duran Tatar kadınını… Gençliğini Semerkantta bırakıp gelen; kendini bildi bileli evlerini, tarlalarını, göklerini, sularını hep göçün kuşattığı Rozalya Anayı… Baharın toprak üstünde baş veren sarı çiğdemler gibi bir ev hayali kuran; bu evi bir an önce yükseltebilmek uğruna ak kuğu kızcağızına bir kilocuk çilek alamayan Rozalya Anayı görüyorum. Evini tamamlayıp yerleşmiş. Tertemiz, pak, güzeller güzeli bir evcik olmuş. Bahçesine çiçekler ekmiş. Adı Zarife yahut Hayriye ya da Ayşe ne fark eder, benim için Rozalya Anaydı o kadınlar. Elleri belinde, gözlerinin içi gülen, bizi yüz yıllık hasretle evlerine davet eden kadınlar… Sonsuz bir mutluluk duydum bu evleri görünce. Toprağı işleyip hayata tutunmuşlar ve geleceğe bakıyorlar, uzaklara…
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) hazırladığı proje ile Tatarları ev sahibi yapıyor. TİKAnın başka hizmetleri de var burada. İçme suyu sağlamış, el sanatlarını teşvik edip Tatarları üretime yönlendirmiş. Medreselerin ve tarihi eserlerin restoresi için kaynak sağlamış. Bahçesaraydaki nadir eserlerin kurtarılması için destek vermiş. Tatar Milli Mekteplerinin hayata geçirilmesi için de projeler hazırlamış. 17 ülkede bürosu bulunan kurumun Kırım koordinatörü Dr. Salih Polat ve uzman Dr. Mustafa Şahin, anlattıklarıyla bizi umutlandırıyor. TİKA bünyesinde kurulan Türkoloji Araştırma Merkezinde görevli iki Türk öğretim üyesi Ali Rıza Özuygun ve Turhan Kaya da Kırım Pedagoji ve Mühendislik Üniversitesinde Türkçe dersleri veriyor. Tatar gençlere kaybettikleri dillerini ve kültürlerini öğretmek için büyük bir şevk ve heyecanla çalışıyorlar. En büyük ihtiyaçları Türkçe yayınlanmış kitap. Tatar halkının bir arzusunun da Türkiyede duyurulmasını istiyorlar. Türkçeyi öğrenmek için uydu yayınından Türk televizyonlarını seyretmek istiyor Kırım Tatarları. Bunun için de uydu alıcılarına, çanak antenlere ihtiyaçları var.
Son yıllarda yaptığım en güzel işti Kırıma gitmek. Oradan dönüşte devşirdiğim mutluluk, hâlâ gülümsetiyor beni. Sonsuz kıyımlara uğramış, acılar çekmiş bir halkın arasına karışmak, onlarla konuşmak ve bunu yazarak dünyaya duyurmak, gecikmiş bir ödevi yerine getirmenin mutluluğunu yaşattı bana. Asıl sevincim ve güvencimse dünyanın her yerinde olduğu gibi orada da büyük bir vefa ve sadakatle, sönmez umutlarla hizmet eden Türk okullarının varlığı. Onlar, şaşmaz inançlarıyla oradalar ya, bir gün acıları tarihe gömülüp yüzleri gülecektir Kırım Tatarlarının. Gezinin benim için unutulmaz yanlarından biri de yıllardır uzaktan uzağa tanışıp haberleştiğim; ama yüzünü görmediğim; ya da iki kelam edemediğim dostlarla doyasıya sohbet etme imkanı bulmaktı. Mustafa Özçelikle Elazığda konuşamamanın acısını çıkardık. Devamını Kütahyaya bıraktık. Değerli dost Doç. Dr. Turan Karataş ile uzun uzun hayattan, sanattan ve şiirden konuştuk, hasret giderdik. Şairlerin yaşça en ileri; fakat yürekçe en genci Bahaettin Karakoçu daha yakından tanıdım. Enerjisine, hayalinin ve umudunun tazeliğine hayran kaldım.
ALİ ÇOLAK
ZAMAN GAZETESİ 2005