MÜSVEDDELER

 Müsveddeler

Asıl söylediklerim müsveddelerde
Buruşturulmuş kalpler
Üstlerine kar yağmış sevda delilikleri.
Menekşe soluğunda bir açımlık, bir ölümlük hayat.
Üstünde gezindiğim taşlar
Kokladığım gece ve kucakladığım bulut.
Asıl söylediklerim yapraklarda ve dal uçlarında
Göğermiş ve açmakta olan ne varsa…

Sevinç Çokum
2010

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

YİTİK TREN

Yitik Tren

Böyle yitik değildi eskiden,
Çıkardı karşınıza olmadık bir yerde
Upuzun bir tren.
El sallardınız
Hiç görmediğiniz yüzlere
Öylesine bizden.

İstasyonlar hüznün şiiri
Yolcular ıpıslaktı.
Bir yağmur bulutunca gelirdi  insan yüküyle
Bir yağmur bulutunca ağlardı.
Giderdi bir mercan köşkün  içinden,
Kâğıttan yıldızları, yaldızdan etekleriyle…

Şimdiyse gökdelenler, fabrikalar
Ve daha bilmem neler…
Şehrin boyası silindi.
O resmi yapmıyoruz demek ki…
Hattın uzağındayız artık.

 

Sevinç Çokum
2007

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

DEDEM VE DEVESİ

       Dedem Ve Devesi

Gözleri sürmeli bir deveymiş
Hiç görmediğim dedemin  yoldaşı..
Boncukları, püskülleri, takılarıyla
Hazırmış   uzun, kurak  yolculuklara
Ençok sevgileri taşırmış  sırtında yollar boyu
Anlatıla gelmiş soldurucu  sevdaları,
Tez veremle biten o aşkları..

Geçmiş zamanlarda  solgun sarı bir şehir
Fıstık ağaçları ve masallar
Oralarda gözlere mil çekermiş  güneş
Yağmurla giyinirmiş insanlar, yağmurla büyürmüş.

Ardında babamın çocuk gövdesi  yiterken
Bir nehir gibi kıvrıla büküle
Yol alırmış kafile.
Dedemin devesi salınan  çıngıraklarıyla
Bırakırmış türküsünü ağıt rengi  havaya ve rüzgâra.
Fenerlerle, çıralarla donanmış
Bir de gökte yıldızlar, yıldızların sönmüş izleri
Say ki  düğün alayı
Yürürlermiş kırk yamalı çarşılara doğru
Bilinmez yazgıların çektiği  çizgide…

Babam  yıldızlarla dost, ayla yaşıt
Gecelere tutunurmuş.
Sararmış ıssızlığı fıstık ağaçlarının yorgun  kolları
Eski bir müneccimin bakışlarınca gök derin, gizemli
Kalbin rasathanesinden  gözlermiş o felekleri, sırları

Ve birgün yalnız başına dönmüş o soylu deve
Bir salgın alıp gittiğinden  dedemi tezi tezine…
Hikâyesi  kumlara ve sulara yazılıdır
Onunla aramızda uzun, kanlı bir yüzyıl
Genç ölse de zaman kadar yaşlıdır artık

Derler ki mezarı Cizre’dedir
Sınırların konduğu
Akşamları yıldızların indiği yerde…

Sevinç Çokum
2004

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

BİR ŞEYİN KOPMASI

BİR ŞEYİN KOPMASI

Benden sonrasını biliyorsun
O kadar zor değil!
Hergün nasıl yaşıyorsan öyle yaşa.
Güvercinleri doyur benim gibi
Ya da bir taş at suya izi kalmasa da
Gör herşeyi yerli yerinde
Uzun gemilerin ardından bak!
Bir simit al halk içre Eminönü Meydanından
Şiir okuyan güneş yüzlü bir adamı dinle kalabalıkta
Gülümse hatta
Islanmasın gözlerin…

Bir çiçeği kokla dünyaya yeni gelmişçesine
Adı şebboy olsun mesela rengi beyaz
Yahut sarı kadifeleri
Bilirsin o Hintli  çiçeği nasıl sevdiğimi
Hergün dirhem dirhem yaşanılan bir haldir bu
Ağulu tadıyla yapışkan çıkmaz, rengi ağarmaz..
Bir şeyler yaz defterine  içten olsun
Bir şarkı dinle şöyle eskilerden
Yasla sırtını  İstanbul’a yasla!

An gelir dal bırakır çiçeğini
Çiçek mi yoksa ?
İşte bir şeyin kopması düşmesidir bu..

Benden sonrasını biliyorsun
O kadar zor değil
Hergün nasıl yaşıyorsan öyle yaşa…

Sevinç Çokum
2004

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

KUDÜS’TE BİR AKŞAM

Kudüs’te Bir Akşam

Kudüs’te dar bir sokak
İki Süleyman’ın buluştuğu tarih
Bir yufka yürek, bir ekmekçi kadın
Güçlü kralların muhkem duvarları dibinde
Ve küçük haylaz çocuklar aralık dişleriyle
Süt kokuyor tenleri alınları ıslak
Bana birşey anlatıyorlar
Belki bir dev masalını çocukça

Ömer’in devesi geliyor bir de kölesi
Şehri kucaklıyor bir uçtan bir uca
Ömer’in adil yüreği

Kudüs’te bir akşamın solgun ışıkları
Kubbetüs Sahra’dır akşamı nakışlayan
El ayak çekilirken
Kuşlar kuş diliyle ötüşürken
Eski Kıble’nin orada
Tam orada
Jerusalem Jerusalem
Kanlı bir gün batımını ardına almış
Giyimli kuşamlı
Ve silahlı

Sevinç Çokum
2004

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

HİÇBİRŞEY

HİÇBİRŞEY

Hiçbirşey anlamlı değil
Söylenmemiş söz
Yazılmamış sayfa kadar

Sanki yelken açmış bir tekne
Yalnızlığın beyaz
kumaşından
Bir çalkantılı suda tek başına
Gider de gider

Sanki karanlığa direnen yıldız
Güçlü ve parlak
Geleceğe tutkun geleceği bekleyen

Hiçbirşey anlamlı değil
Söylenmemiş söz
Yazılmamış sayfa kadar

Sevinç Çokum
1999

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

PARÇALAR

PARÇALAR

dalgaların kırıp ufaladığı taşlar gibi
habire yonttunuz  birbirinizi..
böylece benzeştiniz
ya da öyle sandınız
bir  bütün olma çabasıydı bu
parçanızı tanımadan..

Sevinç Çokum
1998

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

KİM

                   K İ M

Ürperir yalnızlığı sokakların
Dökülür mayıs karanlığı biteviye
Bir çığlıkta bölünür orta yerinden ilkyaz
Bu hüzün ne?
Bu tutsaklık niye ?

Kim vuruyor sessizliğin kapılarını ?
Sanki bin kişinin soluğu var içimde
Kağıtlarda bulanık,belli belirsiz
Bu yağmur ne ?
Bu korku  niye ?

Her gece  aynı anda gelip te geçen tren
O uzun  gülüşlerin ansızın çiğnenişi
Kim  yakarır ellerime
Kaçak ve  yorgun
Ne diye ?

Sevinç Çokum
( 13 Eylül 1972 Çarşamba  Başkent Gazetesi)

 

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

SAPLANTI

              S A P L A N T I

Gün ışığına dönememek korkusu değil bu..
Bezginliği yaşamanın, bitkin ve suskun.
O kadınlar bir çiçek ezilmişliği
Yaban düşlerinde belirsizliği kurtuluşun.

Planktonlar gibi durgun, kımıltısız
Avuçlarında  örtülü dilsiz asırlar
Gece balçık, saplantı yüreklerinde
Hiçliğin ortasında güpegündüz o kadınlar…

 

Bir bakır aydınlığında tazelenen şarap
Eğik omuzların mermer soluğu
Kaldırır başını uykusundan bir yılan
O kadınlar kul gülümsemesinde kuşkulu..

Değiştiremeden zamanı yitirivermek
Anlamı yok morun, pembenin
Gün ışığına dönememek korkusu değil bu
Hep aynı  çıkmaza yeniden dönmek…

 

Sevinç Çokum
(26Temmuz 1972 Başkent Gazetesi)

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın

YILGIN

    Y I L G I N

Başını alıp giden güneş mi yıldızlar mı
Rıhtımlara düğümlenmiş nicedir zaman
Yorgun şehrin akşamsı seslerinde
Gün tarlası duman duman…
Her ağacın yıkımıyla
Yalnızlığı büyüyor suskun toprağın
Üstelik açılmış ellerim sonbahara
İçimde özlemi, kımıltılı bir yaprağın.

Peşpeşe yağmurlar gelse
Ve ben yılgın bir kuşun ölümü olmasam
Masmavi bütünlüğünde yakarışın
Bölük bölük bulutlanıp sızlanmasam…

Sevinç Çokum
1972

Şiirleri kategorisine gönderildi | Yorum bırakın