Nurettin Özdemir


Ağabeyliği, dostluğu bugüne dek sürmüş olan Şair(Gümüşhane Milletvekili)  Nurettin Özdemir’in 1973 yılında yazdığı iki mektup:

Kalabalıklar içinde  yalnızlığı, sokakların şaşkınlığını, büyük ve tenha meydanların garipliğini,  eski ve dağınık bir odanın sıcaklığını ve bütün bunlarla birlikte bir insanın  kendi kendini aramasını bilirim.
Bunu okumaktan çok, yaşamışımdır. İstanbul’da geçen ilk gençlik yıllarım bu duygularla, İstanbul’un birbirinden  güzel semtlerine sinmiş hatıralarla doludur. Şimdi bir yabancı gibi okuduğum ilk şiirlerim arasında karşılaştığım nadir mısralar; çok yakından tanıdığım ve yıllardır içimde taşıdığım bir genç adamı onunla aramızdaki korkunç ruh ürpertilerini çok çanlı bir şekilde ifade etmektedir. Eğer öykülerinize “prelud” olarak kullandığınız her biri bir yüzük kaşı gibi nadide mücevher güzelliğinde olan mısralarınızı okumasaydım belki onları size sunmak cesaretini kendimde bulurdum. Ama,artık çok güç… Yazarken de Tanpınar’la tanışıklığınızı tahmin  etmiştim. Sade renkleri değil, hayata bakışı, onu kucaklayışı, kaçışı, ürpertileri, ömrün sahillerini yoklayan mısraları, san’at güzelliklerimize, şehirlerimizin ve insanlarımızın hayatına eğilişi, tarih şuuru , geçmiş zamanla gelecek arasında kurduğu altın köprü herşeyi, hepsi enteresandır. Abdullah  Efendinin Rüyaları’nı Erzurumlu Tahsin’i hatırlayın. Anadolu bozkırında, bilmem kaç kilometre hızla giden bir tren penceresinde gördüğü ince yoldan geçmiş zamana inişini, mimarimiz, klasik vc halk musikimiz, resmimiz üzerinde yaptığı gezintileri, şiirin narin kanatları üstündeki pervazını, hayranlıkla takip etmemek mümkün değildir. Ah..sizin..aynı zamanda hocanız olmasını ne kadar çok isterdim.Yaprak hışırtısı gibi konuşurdu. Şiirim çoktan onun tesirinden kurtuldu.Ama bilin ki onunla iç bağlarımı bir türlü koparamadım.Sait Faik ve Peyami Safa Bey üzerinde bir başka zaman duracağım.Şimdi mühim olan sizsiniz ve eseriniz.Onu besleyen velut kaynağı ve süsleyen dekoru bulmağa çalışıyoruz. Tutuk ve yorgun olduğumu fark ediyorum.Bu kadarı bile sizin eserinizin gayretiyle. Bu arada bir iki günlüğüne İstanbul’a gelmiştim.Başkaları için.Sizi arayamadım. Bu imkânı kendim için geldiğim bir zamana sakladım. Sizinle aramda eserinizden ve sanatınızdan başka bir şeyin bulunmasını arzu etmedim. Öyle ayak üstü veya telefonla bir hal-hatır soruş, bir iki nezaket cümlesi, sıkışık bir anın tedirginliği yabancı geldi bana. Yazış tarzımı anlatmıştım. Herhalde garipsemezsiniz. Size sevgilerimi, çoğalan takdir duygularımı ve başarı dileklerimi sunarım. Ankara’yı teşrif ederseniz, sevinirim.

NurettinÖzdemir

Aslında size, Rilke’den önce, A. Hamdi Tanpınar’ı salık vermem lazımdı. Belki de, benim çıraklığını yıllarca severek yaptığım, Türk san’at hayatını çok hakim bir noktadan, çok değişik ve renkli bir bakışla seyreden bu büyük usta ile; onun her biri diğerinden ayrı bir mükemmeliyette ve lezzette olan eserleri ile tanışıklığınız var. Belki de Rilke gibi ilk defa ziyaretine koştuğum Narmanlı Yurdundaki kitaplarla dolu dağınık ve ihmal edilmiş odasında; “Eşik”i, “Zaman Kırıntıları”nı bu her biri yüzlerce mısraı bulan emsalsiz şiirleri benden ezbere dinledikten sonra huzur ve şaşkınlık içinde bana dönüp; “Bütün bunların hepsi güzel.. ama beni bırak..dünyada benden çok büyük ustalar var..git ve Rilke’yi oku.” diyecek, beni o güne kadar değer bildiğim her şeyden silkeleyip kapısının önüne bırakan erişilmez parıltıyla ilk defa karşılaşıyorsunuz. Hangisi olursa olsun..öyküleri sizin süzülmüş bir usaresi olan açış mısralarınız ile ilk girişlerdeki yumuşaklığın ruh yoklamaları, “Bir Eski Sokak Sesi”ndeki “Siz ölümün rengini bir delikten gördünüz mü?” diye başlayan ve “Acıya isyan ettirmeyen bu güç, ona nereden geliyordu? Neden solgun güzelliği gülümser gibiydi? Bu insan üstü sabır, hayatı, o büyük yalanı kavradığı için miydi? Belki de bir yerde gülenleri düşünerek gülümsüyordu.” diye devam eden paragraflardaki derinliğine gözlemler; bu sihirli iklimlerle gizli temasların varlığını ortaya koymaktadır. Şüphesiz dikkatli bir bakış yaprakları çevirirken “Anış “ın ilk paragrafında “çocuğun denizi yakından görünceye kadar ki halini anlatan satırlarla “ dostluğu düşünüyorum diye başlayan satırları ürperti ve hayranlıkla okuyacaktır. Hatta her öykünün bir yerinde mutlaka, beklenmedik bir zamanda karşılaşılan tıpkı güneş altındaki çok köşeli bir mücevherin parıltıları gibi, göz kamaştırıcı satırlarla karşılaşacaktır. Gerçi bazen, şahısların ortaya çıkışı, konuşmalar, hareketin ifadesi başlangıcın ahenginde olmuyor, insan bir frekans düşüklüğü ile karşılaştığı zehabına kapılıyor.Fakat hemen yeni bir öyküde ruh.. özlediği seviyenin üstüne çıkıyor. Bence eserin doğrudan doğruya kendisi
demek olan dil; güzelden çok fazla mükemmele yakın.Tasvirler canlı,ifade temiz. Diyebilirim ki sevimli bir baskıya sahip olan küçük kitabınız, elimde kafamda ve kalbimde, hemen her hafta gönderilen emsaliyle kıyas edilmiyecek genişlikte bir yer tuttu. Bütün gayretime rağmen, aldığım değişik lezzeti aynen anlatmağa gücüm yetmedi. Noksanımı anlıyorum ve ilk mektubumda belirttiğimi zannediyorum. Her halde beni bağışlarsınız. Adetim bu tarz kağıtlara yazıp muhatabıma göndermektir.Devamını alıp alıştığınız zaman ümit ediyorum ki bana çok görmeyeceksiniz. Size sevgilerle başarı ve mutluluk dileklerimi, daha büyük eserlerinize karşı sakladığım özlemleri gönderiyorum, aziz sanatçı.

Nurettin  Özdemir

Bu yazı Seçilmiş Mektuplar kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>